20 Nisan 2020 Pazartesi

Urfa'daydık Ezelden



Doğru düzgün hatırlamasam da yazmaya çalışayım. Ya hiç hatırlamayacağımız ya da yanlış hatırlayacağımız şeyleri yaşayıp duruyoruz zaten. En azından ben öyle hissediyorum.

O zamanlar hızlıyız tabi böyle corona tedbirleri falan yok 2 günlük Urfa gezisi ayarladı Özge sağolsun. Bileti 25 yıl önce alınca çok ucuza geliyor ve o kadar önce alınca her şeyini ona göre planlayabiliyorsun. Başkalarını bile etkileme şansın oluyor. "Ya  o tarihte düğün mü olur?" falan gibi...

Neyse şaka bir yana biletleri çok önceden hatta oteli arabayı falan hespini çok önceden Özge ayarladı. Ben ne yaptım? Ben onunla her yere gidiyorum işte yetmez mi :) Böyle şeyler söyleyince de insanlar vay sen bilmem ne falan. Ya herkesin kendine göre bazı yetenekleri var ben de yaşanacak bir kazayı önceden görüp hayatımızı kurtarabiliyorum. Neyse oralara geliriz. Şimdi Urfa'ya iniyoruz. Gerçi kesin Bandırma'dan İstanbul'a giderken bir İdo macerası yaşamışızdır ama hatırlamıyorum.



Uçaktan indiğimiz gibi telefonum çalmaya başladı. Kiraladığımız araç gelmişti. Otomatik vites i10. Deposundaki azıcık benzinle bilmediğimiz yollarda bize stres yaşatmayı başardı. Gaza basmadan gittim neyse ki yollar düzdü.  Benzini alınca ilk durak Göbeklitepe.

Göbeklitepe

















He bir de insan ya da ben genel olarak güzel şeyleri hatırlıyor. Fotoğraf makinası sd kartı okumayacağım dedi. Tamam da Göbeklitepe'ye gidyoruz. Zaten gördüklerimin çok azını hatırlıyorum söylediklerimin de çok azı doğru. Yok okumayacak bu çocuk! Okursun okumazsın falan derken geldik. Müzeye girdik. Etkileyici! Olayı anlamaya yaklaşmanızı sağlıyor. Danslar, müzikler, avlanıyoruz falan bir yandan da totemleri dikiyoruz. 40 ton canım bir şey değil, avımı da yaparım heykelimi de dikerim...Öyle zamanlar...

Şaka bir yana buradan etkilenmek değil de etkilenmemek çok enteresan olur bence. Bilinen en eski yapıların yanındasın ve gördüklerin hiç de o kadar eskiymiş gibi gelmiyor. Taşa bir hayvan yapmışlar ki kendisi üç boyutlu, ne olduğunu hangi hayvan olduğunu anlıyorsun. M.Ö. 10.000'de yapılmış eserlerden bahsediyorum. Tüyler diken!

Orada sd kart olayını çözmeye çalışıyorum bir yandan. Fotoğraf makinası olan birilerine yanaştım hemen. Dedim sizin kartla makineyi bir denesem. Olur dediler. Neyse teknik bir konu bilenler anlamıştır, problemi çözdüm.   Bir kaç fotoğraf çekip verdim. Ama orada olduğuma hala inanamıyorum. Bunu bu günün bir yaşantısı olarak düşünmekten öte, M.Ö. 8000'de toprak altına gömülmüş (bilinçli olarak) bu taşları tekrar görme olasılığımdan bahsediyorum. Bambaşka bir zamanda hiç konuyla alakasız da olabilirdim. Yapanlarla, görenler arasında nasıl bir ilişki olduğunu bir hayal edin lütfen. Gidip de "taş, toprak" diye dönen çok insan olduğunu tahmin edebiliyorum. Bu biraz insanın hayal gücüne, empati isteğine ve konuya yaklaşımına bağlı sanırım. Hayatını bu taşlara adamış kaç insan yaşamıştır kim bilir? Yaptığın heykelde, çizimde hata yapma şansın yok. Nerede öğrendin? Sonrakilere nasıl öğrettin?  Hani avcılık? Neden bu işlere girdiniz? Kendi bakışıma göre cevaplar vermektense olduğu gibi görüp yürümeyi tercih ettim. Daha yazılacak çok şey var, çok etkilendim ama... Uzatmayayım.

Halfeti












Halfeti bu kadar popüler olmasına rağmen sanki terk edilmiş gibiydi. Gidin gezin işte der gibi. Yapılacaklar belli zaten. Tekne turu. Etkileyici yerler ama tam sinmedi içime. Tam anlamadım yani. Keşke oralı birini ya da tarihi bilen birini tanısaydım da oradayken anlatsaydı her şeyi. Çok daha fazla hikayesi olduğundan eminim. 

Yazının başında bahsettiğim kaza olayı da Halfeti dönüşünde oldu. Aslında bir şey olmadı ama olabilirdi. Hiç bir şey olmasa bile Halfeti yolunda oldu. Neyse yol yapım çalışmasından dolayı stabilize kısımlar vardı. Bu kelimeyi kullanmak da insana bir öz güven katıyor. Stabilize. Oysa ki hiç de stabilize değil, unstable. Arkadan bir araba geliyor ama sanarısın otobanda. Ben yavaştım daha da yavaşladım. O daha da hızlandı. Hani derler ya mıcıra kaptırmış. Bizi solladı ama sağa geçerek. Özge'ye dedim dikkat et! Etti. Ama yapabileceği bir şey yoktu. Bizi hızla geçen araç önümüzde 360 derece artı 180 derece döndükten sonra durdu. Burun buruna değilsek bile biz o kafaya gelmiştik.

Gece Urfa

Şehir güzel ışıklandırılmış. Camilerden gelen sesler bizim buralardakilerden farklı. Daha sanatsal ve daha kesintisiz. Bir anda bambaşka bir zamana ve mekana geldiğini hissediyorsun. Sana benzeyen insanlar da var senin gibi giyinen ama çok daha farklı görünenler de. Urfa'nın tarihi kısmından bahsediyorum tabi. Tarihi yapılar korunmuş ve insanı etkiliyor. Yüz yıl ikiyüz yıl geriye gitsen buranın böyle olduğunu biliyorsun ve orada oturan bir kervan yolcusu, bir talebe oluyorsun. Balıklıgöl'e düşüyorsun, yanıyorsun sönüyorsun... Burası Mezopotamya, tarihin ve insanlığın en eski en zengin kaynaklarının olduğu yer. Anladığında bulunduğun zamandan çıkıp çıkıp geri geliyorsun...




















Harran

Gece bir de sıra gecesine katılınca... Harran ile ilgili bir arkadaştan bilgi almıştım. Turistik demişti. Öyleydi gerçekten. Yani ne demek bu. Turiste yönelik? Evet biz de turistiz. Ama tam olarak bu değil... Neyse korktuğumuz kadar turistik değilmiş, insanlar insaflı ve anlayışlıydı. Çay çok pahalı değildi mesela. Harran evlerini görmek ve orada yaşanılan hayatları hayal etmek insanı düşündürüyor. Bir de etrafta o kadar tarihi kalıntı varken. Koca kalelerin taş yapıların arasında, daha sonra kerpiçe dönmüş ve daha farklı hayatlar yaşamış insanlar... Hepsi aynı yerde, farklı zamanlarda...












Gündüz Urfa


Harran'dan yine Urfa'ya döndük. Artık acılar, ciğerler, kebaplar. İnsan sabah acı biberle ciğer yeyince farklı bir enerji hissediyor kendinde. Ara sokaklar, kapalı pazar, tüm eski mekanlar. Zamanda sizi sürekli yer değiştirir gibiler.









Müzelerde Göbeklitepe ve diğer her şey için daha fazla yoğunlaşmanızı sağlayan eserler var. 12.000 yıl önce yapılmış insan heykeli de burada, İbrahim Tatlıses de.












Sadece yemek için bile tekrar gidebileceğim ender yerlerden biriydi Urfa. Ben abarttıklarını düşünüyordum ama kesinlikle az bile söylüyorlarmış. Lahmacuna başka yerlerde lütfen lahmacun demesinler. O başka bir şey. 

Bütün bunların dışında keşke daha çok şey bilip gezseydik diyorum. Urfa ve Şanlıurfa. Mezepotamya. İnsanı ve tarihini anlamak için bakılmadan, anlaşılmadan geçilemeyecek ender yerlerden biri. 

Çocuklarımızdan ve hatta yetişkinlerden ülkelerini sevmelerini ve onu korumaları için çalışmalarını bekliyoruz. Oysa ki ülkesini gezmeyen, tanımayan biri onu nasıl sevebilir? Şanlıurfa'yı bilmeyen biri?  Çok alakasız yerlerde, çok başka şeyler için uğraşıp boşa kürek çekiyormuşuz gibi geliyor, ne zaman böyle yerleri ve zenginlikleri görsem...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder