15 Ağustos 2018 Çarşamba

Gerçek İnsanlar ve Gerçek Çocuklar (Göller ve Yaylalar)


Ya aslında benim kafamda bi Dursunbey rotası var ne zamandır gitcez Mert'le gidemiyoruz. Hava bozuyo, vakit uymuyo falan... Neyse, tam artık yapıcaz bu işi diyorum, Mert'i ararım hafta içi 2 gün gider geliriz. Cumartesi günü Talha arıyor abi aşağlardayız falan benim de bir saat takılmaya vaktim var tamam diyorum geliyorum. Sonra fotoğraflaşmalar falan meğer Janberk, Mert, Talha oturmuşlar. Ooo iyi oldu Mert'i de görürüm hem konuşurz. Janberk de izin alcam ben kamp yapalım falan diyodu ama ciddiye almadıım tabi ki yani adam denize gider falan diye düşündüm... Neyse vardım yanlarına, dedim Mert gidiyo muyuz hafta içi? Hemen gidelim dedi. Abi dedim hemen nasıl gidelim?

Janberk'le Talha biz de geliyoruz dediler. E olur! Ben anlatıyorum rotayı, dediler 2-3 gün kalırız. Dedim yok canım bu rota öyle uzun değil 1 gece ancak. Dediler ooo. Dedim tamam o zaman! Bende rota var. Ama sıkı biraz. Uycak mı size? Ekipman falan? Ayarlarız sen anlat dediler. Hemen iki tane dandik kağıda yazdık çizdik bir şeyler. Bana da harita işleri ve diğer araştırmalar kaldı. Nereye gitcez, ne kadar zamanda gitcez, gitcez de ne yapcaz, hem bizim yapmak isytediğimniz şeyleri bize yaptırcaklar mı? Abi öyle böyle derken pazartesi sabahı kendimizi yolda bulduk. Sonra da Sülüklügöl'de.


Göle çıkan yol bize yukarıda kaç kişi vardır ki diye düşündürdü. Ben kimsenin olmayabileceğini bile düşündüm. Göle varmamızla bu düşüncem düşünce falan kalmadı. Çarşıya geldik. Evet göl çok güzel ama... Aması her yerde bir araba bir çadır. Ve bütün bunların etkileri. Hadi dedik yer bulalım, yer bulmak zor. Yer bulmaya çalışırken, sanki orada istenmediğimizi de hisseder gibiydik. Biz de başkaları olsun istemezdik, başkaları da bizi istemiyordu işte gayet basit. Sonra eğimli de olsa güzel manzaralı bir yere geçtik. Geri akıp gitti zaten. Çadır kurmacalar, ateş yakmacalar. İlk gün kutlamaları. Ha bu arada olur da giderseniz odun yok. Ağaç var, orman var ama odun yok. O kadar insan gelmiş yani buraya. Öyle ıssız falan değil. Zaten ormanın içine doğru odun almaya gidince başka kokular da alıyoruz. Neyse bu kadar kötülediğime bakmayın bizim keyfimiz yerindeydi ama doğa için bayağı üzüldüm.





Bütün gece silahlı bir çatışmanın içinde gibiydik. Bi bizim yakadan sıkıyorlar, bi karşı yakadan. Bazen aynı anda sıkıyolar. sonra müzikler. Karşı yakadan disko müzikleri. Abi hani doğal yaşam, hayvanlar falan. Neyse dedik ya bi şekilde sabah olur. Gerçi gece birileri de çadırımıza gece yürüyüşü yaptı ama...

Sabah kalktık. Ağırdan alıyoruz. Keyif devam ediyo, menemenler kahveler çaylar falan. Dedim abi yürücez mi? Bak yürümek zorunda değiliz ama arabayla bu yol 90 km. Arkada çubuk gölü var. Şurdan çıkcazi, bi daha incez zaten. Arkadaşlar dedi hoca sen ne diosan o! Abi dedim öyle değil, tercih edebiliriz, hiç gitmeye de biliriz. Zorunlu seçmeli. Ya yürüyelim! O zaman sarın abi çantaları. Bayır var!















 O nasıl bayır ya. Bayır da değil yeni bi isim bulmak lazım. Uzay yolu falan. Yani çok bayır gördüm ama böyle dümdüz çıkılan bir bayır sadece Bandırma'da var diye biliyordum. Michael Jackson gibi 45 derece eğilerek 1 saatten fazla yürüdük. Talha 35 yaşına geldi. Ben yok oldum. Janberk haldır haldır gidiyo. Mert de iyi bayır çekiyo. Arazi vitesi var. Benim çantam ağır Talha'nın çantası yamuk...












Çıktık bayırı. Ah düzlük, canım düzlük. Otlaklar. Hakim tepeler... Moralim bi düzeliyor bir bozuluyor. Bulutlar, kara bulutlar, şimşekler. Değişen hava. Sırılsıklam tişört. Mert yedek tişört almamış ve onu kimse uyarmamış. Abi seni uyarmak bize mi düşer. Sen Çataldağ'ı 1 günde geçmiş adamsın. Yürü boşver.
































Oh! düzlük kıyak. Yumuşacık çimenler. Tatlı patikalar. Keyfimiz yerinde. Herkes en zekice esprilerine ulaşmış. Güle oynaya yürüyoruz. E inişe de geçtik. Önümüzde çubuk yaylası. Geldik ya! Bişey kalmadı. Bari Çubuk tenha olsa. Şimşek çakıyor, koyun çıngırakları ya çoban köpekleri. İlla bir tedirginlik var bende.























Yolda ne meyveler, ne erikler. Öyle yolda bulduğun bir şeyi yemenin de keyfi başka tabi. Pazarda satsalar almazsın ama yolda ganimet. Yerlere dökülüyo bardacık erikleri










İndik köye. İlk izlenim önemli. Sağımızda bir yer var külde tavuk diyo. Ya öyle hemen varsa yeriz aslında falan diyoruz ama öyle değilmiş sen getirceksin tavuğu ordaki abi pişiriyormuş. Ama bizim gözümüz bir döndü abi dedik bize ne olur. Siz dedi bi durun misafirim var ayarlarız bi şeyler., Durduk iyi ki de durduk yağmur başladı. Abi bu göl ne güzelmiş ya her anlamda. İnsanlar da sıcak. Kalabalık yok. Kamp yapcaz. E gidin orda yapın! Dedim acaba burda fazladan bir gece mi kalsak? Onu düşünürüz. Önce kafamızdaki sorular ve diğer ihtiyaçlar. Sağolsun rdaki abi her şeyi sağladı. Elektrik, su, ekmek... E çay!











Köye ve göl merak uyandırıcı. Keşif, fotoğraf ve günlük işlerimiz için hiç durmadan başladık yine. En büyük keyifte bu aslında. Yaptığımız her şey direk olarak o günkü hayatımızı güzelleştirmek için yapılan şeyler. Odun topluyorsan akşam ateşin yanar. Yemek yapıyorsan karnın doyar. Çadır kurduysan gece rahat uyursun. 












Ben gittim değirmenlere bakmaya. Burada değirmenler olduğunu biliyorum ama neden var ne işe yarıyorlar hiç bir şey okumadım. Mert dedi burası proje köyüdür aga. Ben dedim ya çok eski değildir ama 1950'lerden falan kalmıştır işte. Meğer bayağı bi hikayesi varmış değirmenlerin  https://www.dailymotion.com/video/x32gykl












Çadırımızı çimenlerin üzerinde harika bir yere kurduk. Göl  aktiviteleri. Gece ateşbaşı sohbetler. Sonra çakallar sardı köyü. Her yerden köpekler, çakalları köye sokmamak için bağrışıyor. Biz de bi bakalım dedik ya bu çakallar adama naapar. Yapcam derse çok şey yapabiliyomuş meğer. Janberk bi tedirgin oldu. Kampın bir numaralı adamı, üstün performans ve kalite tedirgin oldu. Ya boşver abicim çakal bunlar. Ben diyorum bak gökyüzü, mars gelmiş falan boşver. Sonra boşverdi. Odun alıp geldiler biraz daha. Ateşimiz yandı. Moralimiz yerinde.Gittik yattık. Çadırlarda hafiften bi üşüme.


Kahvaltıda çorba ve patates közleme. Mert dedi ben karşıda menemen bulup yicem. Abi bulursan ye tabi ama ben çok tokum. Talha ve Janberk biz de yeriz dedi. Tamam yiyin abi ben beklerim. Ya sen de yersin. Yemicem abi ama sizi beklerim. Ya ama... Neyse gittik gölün bir gün önce yürümediğimiz kısmına. Orada bir işletme var gece ışıkları falan yandı ama içerik nedir bilmiyoruz. Dün külde tavuk yazan yere doğru giderken Mert orada kahvaltı yapan iki kişiyi gördü. Ben de nedense böyle yerlerde hep zengin tipler gelmişler keyif yapıyolardır diye düşünüp bi çekiniyorum falan. Neyse Mert dedi ya bize ne olur falan. Kahvaltı yapan adam seslendi, önünüze bir şeyler koyarız. E dedik o zaman hadi abi. Gittik oturduk falan meğer başka bir dünyaya gelmişiz.Benim aman rahatını bozmayalım falan dediğim zenginmiş gibi gelen insanlar gerçekten zenginmiş. Maddi olarak değil. Gerçekte zengin. Abi geldi dedi 19 yıldır karavandayız, Nefes adası, bunlar bizim çocuklar. Abi dedim bunlar nasıl çocuklar? Bunlar gerçek çocuklar! Ellerinde tablet yok, tv karşısında zehirlenmiyorlar. Bir iletişim var, bir konuşmalar bıcır bıcır. E benim işim de çocuklarla. Ya çocuklar böyle olmalı değil mi?  Onlara demişler böyle olmamalı. Sonra aklıma bir soru geldi. Ne öğretmemiz gerektiğini nereden biliyoruz. Neyse çok derin konular. Ateş başında, yıldızlara karşı konuşılacak konular. İdealler. İmrendim. Özleyeceğim. Özlüyorum.












1 saatlik tanışıklığın vedalaşması derin oldu. Gerçek insalar, gerçek çocuklar... Bir anda genetiğine kodlanmış en eski bağlara ulaşıyor ve iletişim kuruyorsun. Gerçek insanlar ve gerçek çocuklar... Bir anda seni öze götürüyor ve derin hissediyorsun. 



İlk girdiğimiz yerdeki abiyi buluyoruz. Dün yürüdüğümüz yolu güneşin anlında yürümek istemiyoruz. Neden bir araba çıkmasın ki? Abi birilerini arıyor. Ve evet buluyor. Anlaşıyoruz. Biz diyoruz yaylaya kadar, o götürüyor Sülüklügöl'den önceki bayıra kadar. Diyecek bir şey yok. Yapılan hareketin değeri bizde çok büyük.























Arabanın yanına indik. Janberk dedi yüzmücez mi? Ne demek yüzmücez mi?










Ne demek yüzmicez mi? Yüzcez abi napalım terledik.











Karamuat gölü diye bir yer var. Gitmden baktım ama çok bir şey anlamadım. Yani bir gece oralarda kalırız diye düşünüyordum ama yapılan yorumlarda etrafı çevirili falan yazıyordu. Bi bakalım dedim ya bi bakalım gerekirse kalırız. Kalamayız abi komple çevirmişler. Gidecek olan olursa yalnızca uzaktan bakabilirsiniz söyleyeyim ve bunu ciddiye alın! Biz de bastık Tırımlı yaylaya. Bir yandan da iyi oldu 2 gece Tırımlı yaylada kalmak bize anca yetti.


Tırımlı yaylaya geldik. Arkadaşlar güzelliğine şaşırdı ben sevindim. dedim işte aradığımız bu değil mi arkadaşlar. Göl, çimenlik, orman, işte yayla. Hemen bir abiyi bulduk dedik nereye çadır kursak olur. Oraya kurun işte dedi daha önce kurmuşlar. İlk intiba önemli. Abi gayet sıcak davrandı. Çektik arabayı, kurduk çadırı. Sonra yine yaşamsal işler. Odun, yemek, çadır derken sağlam bir yağmur bindirdi. Zamanlama çok iyiydi. Bir gram ıslanmadan yağmurun keyfini çıkardık yaylada.




Yağmur durdu, ateş yandı. Aldık topu indik yaylanın top sahasına. En sevdiğim top sahasında top oynamak. Futbol değil. Top oynamak. Bir çocukla tanıştık. O da gerçek çocuk. Ben dedi yaylayı seviyorum, başımı dinliyorum burada. Ne kadar derin bir laf aslında başını dinlemek. Ben de çocukmuşum ya da o da büyükmüş gibi tanıştık. Suyu bizden alırsınız dedi. Top oynadık. Nemli zeminde kendimizi otlara vurduk, koştuk, terledik. Hiç bir sebep yokken, sadece içimizden gelen canlılıkla oradan oraya koştuk. Deli misiniz siz diyecek milyonlarca insana rağmen gerçek çocuk ve gerçek insan olduk. 


Gece ateş, yıldızlar, ertesi gün Dikmen'e gider miyiz? gidersek nasıl gideriz? 

























Sabah kahvaltı, keyif, sabah topu vs. Abi gitcez mi gitmicez mi? Araba gidiyo mu? Yani... Gidelim abi o zaman. gidelim abi 1700 küsür metra gidelim bakalım.

















Arabayı ben sürüyorum, bir yandan da Janberk'e atıp tutuyorum çok dikkatli sürüyo falan diye. Bulduğumuz güzel yerlerde duruyoruz, bakınıyoruz. Kaymakdere denildiğini daha sonradan acı bir şekilde öğrendiğimiz yere gelince durup bakınıyoruz. Mert bağırdı Geyik! Geyik! Nerde falan derken aha işte orda! Ver abi makinayı ben yakalarım.

Geyik bize baktı, biz geyiğe baktık. Beneklerini gördüm. Bakışlarını gördüm. Sanki özellikle durup baktı. Sanki özellikle durup elinizden bir şey geliyorsa yapın, ölmeyelim dedi. Bizi hayvanat bahçelerine kapamayın dedi. Bizim yaşam alanlarımızı daraltmayın dedi. Sonra çekti gitti. Biz de manzaraya devam ettik.












Bu sırada gezinin güçlü ismi, Janberk, biz mola verelim derken takla atan Janberk uyuyordu. Geyiği de görmedi. Janberk'in bir anlık uykusu bize pahalıya maal oldu.









Taşlık yoldan aşağı doğru saldık. Ağır ağır iniyoruz ama öyle inanılmaz dikkatli de değiliz. Öyle olsak arabadan inip bakarız falan. Sonra bir ses geldi. Fısss! Mert lastik dedi. Janberk uyandı. Talha tedirginleşti. Şimdi yürek yırtılır.

Hiç de beklediğimiz bir durum değildi. Oysa ki arabada stepne olması bu durumun gayet de olağan olduğunu gösteriyordu. Janber yine sahneye çıktı. Ben dedi anlarım bhu işlerden. O zaman dedik bizi anla. Başladı uğraşmaya. Farklı bijonlar, bizde olmayan anahtarla, yaylada anahtar aramalar, çekmeyen telefonlarla ustalara bağlanmalar...

 Bir böğürme, bir ayıya öykünme... Ya acaba mı? bir sesler. Ya dedik ayı! bayırdan koştura koştura iniyo benim elim kapı kolunda. Ya inek be abi! Nasıl inekse inek işte ya da boğa ama ayı değil! Çıkar abi sen bijonları hadi işimize bakalım.

Lastik işi halloldu. Hani biz Dikmen'e gidiyorduk ya orada da bir dayı vardı ona sorduk falan. Dedi ister yürüyün ama uzun sürer, ister arabayla gidin ama lastiğiniz patlar. Sen dedik abi bize yürünce yeri göster bi bakalım.



















Gittik baktık. Dedik zirve güzel. Üstüne çıkmak zorun değiliz. Biz dönelim yaylaya ateşimizi yakalım topumuzu oynayalım. Dedik işte zirve orda. Güzel.




Çiğdem yaylasından geçip Tırımlı yaylaya geri döndük. Yolda tanıştığımız insanlar kendi yaylaları dışında çok da başka yerleri bilmiyorlardı. 4 km uzaklıktaki bir yaylayı ifade etmek için argo ve küfür kullanarak mesafeyi niteliyorlardı. Şaşırdık. 

Top oynadığımız çocuk Görkem. Seni göremedim dedi. Dedim ben arabadan indim fotoğraf çekmek için. Araba kimin dedi. Dedim şu uzun olan arkadaşın. Ama o kullanmıyo dedi. Dedim onun dizi acıyo biz onu dinlendiriyoz. Top oynar mıyız dedi. İşlerimiz bitsin gelcez dedim. Sizin topu getirin o daha güzel dedi. Olur ben sana bağırırım dedim. Sesinde olgunluk vardı. Çocuktu ama sanki bütün yaylanın sorumluluğu ondaydı. En ufak bir çiğlik, en ufak bir şımarıklık yoktu. Küçük bir çocuk koskoca bir adam, biz küçücük adamlar ve kocaman çocuklardık. Ve yaylada onun bir sürü işi gücü varken biz onunla top oynamak için ona sesleniyorduk. Gerçek biri daha çıkmıştı karşımıza. Yaylada yaşamak için yeterince ciddi, oyun oynamak için yeterince çocuk...


















Görkem akşam yemeği için bize bazlama getirdi. Bayıla bayıla yedik. Sabaha vedalaşırız dedik.





Bir şey beni ittiriyor. Çadırı komple ittiriyor. Ya git diyorum. Bağırıyorum. Uyandım. Janberk üstüme üstüme geliyor. Ayı geldi diyorum. Janberk gülüyor. Halüsinasyon gördüm herhalde diyor. Uyuyor. Bu adama beni öldürür sonra da halüsinasyon gördüm herhalde der diye 1 saat çadırın tepesine bakıyorum...


Sabah Görkem babasıyla geldi. Çok teşekkür ettik. Meğer o da köye inecekmiş ama biz tam tersi taraftan Hendek'e inecektik. Yardım edemedik. Görkem yine çok ciddi ve olgun davrandı. Yapabileceğimiz bir şey yoktu ve bunu karşılamak gerekiyordu.




Gerçek insanlar, gerçek çocuklar, ve yaşıyor olmanın gerçeklikleri. Bütün bunları kıyısından da olsa hissettiğimiz ama çok farlı mutlu eden güzel bir geziydi. Yola çıktığımız arkadaşlarla, yaşadığımız bu günlerin herkes için en gerçek günlerden olacağına eminim. Ne kadar emin olmaktan nefret etsem de eminim.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder