1 Ekim 2017 Pazar

Dilek Yarımadası


Dilek Yarımadası

Ne zamandır haritadan bakıp bakıp gitmenin hayalini kurduğumuz Dilek Yarımadası'na sonunda gidebildik. Deniz, doğa ve tarih açısından Türkiye'de görülebilecek ender yerlerden biri. Daha önceden paylaşılan bloglarda parka nasıl gidileceği, ücretler vs. hemen hemen her şey yazılmış. 

Parka girer girmez farklı bir yere geldiğinizi hissediyorsunuz. Deniz şaşırtıcı derecede temiz. Eğer havanın durgun olduğu bir günde giderseniz, manzara noktalarından (yol kenarındaki çardaklar) denizin içindeki koca koca balıkları izleyebilirsiniz. Bu benim için bayağı şaşırtıcıydı...












Koyların hepsi birbirinden güzel ama insanlar en sondaki koyun daha güzel olduğunu yazmışlar hep. Burada denize girmek farklı bir deneyim. Domuzlar inermiş koylara ama biz oradayken uğramadılar. Bizi koyda arılar karşıladı. Bayağı ciddi, sarıca arılar. Yada eşek. Beni daha önceden 7-8 kere soktuğu için acısını ve şişliğini biliyorum. Ama insanların çoğu rahattı, bebeğiyle bile gelen aileler vardı ve bizim kadar arılarla uğraşmadılar. Denize girerken balıklar suyun üzerinden görünüyor zaten. Üstüne bir de deniz gözlüğü kullanırsanız dalmalara doyamıyorsunuz. Ben kıyıda ayağımla kumları kaldırarak balıkların toplanması için uğraşıyordum. Kumu kaldırdıkça balıklar içinden çıkan şeyleri yemek için etrafıma toplandılar. Sonra Karagözlerden biri cart diye ayağımdaki küçük yaraya saldırıp ısırdı. O an bunu hiç beklemediğim için çok şaşırdım. Normalde karagöz sizi denizde görse siz onun nereye gittiğini göremezsiniz. Burada balıklara neredeyse dokunacak kadar yaklaşabiliyorsunuz.

Zeus Mağarası

Eskiden burada yaşayan insanlar hava bozunca gelip bu mağarada suya girerlermiş. Bunu da mitolojiye bağlamışlar. Zeus da deniz tanrısı Poseidon ona kızınca gelip burada saklanırmış. Mağara ve mağaranın içindeki su gerçekten de insana kendini farklı hissettiriyor. Böyle bir yer hakkında hikayeler uydurulmasını oldukça hak ediyor.



Piriene

Gezmek için çok fazla bir şey yok gibi, sonuçta ben de arkeolog değilim. Ama hayal etmek için çok değerli bir yer. Bu şehir ayakta olduğu tarihlerde bir liman kentiymiş. Şimdi burada deniz falan yok. Ama denizin topraklara bıraktığı yerler gözle görülebiliyor. Üstelik bu olay çok da uzun sürelerde gerçekleşmemiş. Bu bölgede bunun gibi çok yer var. İnsan şimdi tarla olan yerlere bakıp kıyıya doğru yaklaşan gemileri kolayca hayal edebiliyor. İnsanlar böyle şeylere bakıp düşünmeden nasıl da atıp tutuyorlar... Burası zamanının gelişmiş liman kentlerinden birisiymiş ve denizin gitmesiyle her şey bitmiş...
























Doğanbey Köyü

Taş evlerin olduğu güzel bir yer. Biz biraz da sezon dışı gittiğimiz için köy çok sakindi. Normalde de çok hareketli bir yer değilmiş zaten. Burada Milli Park ile ilgili bilgi verilen bir merkez de var.

























Buralara kadar gittiyseniz deniz kıyısında yemek yemeden dönmeyin derim. Yolun gittiği en son yere kadar gidin, en güzel yerler orada.

Gece Güllübahçe'de bir evde kaldık. Taş evlerden birini konaklamak için otel olarak düzenlemişler. Gündüz antik kentten gördüğümüz manzarayı gece de buradan izledik. Karşı kıyıdaki ışıklar ve karanlık ova eskiden buraların nasıl göründüğünü hayal etmeye gerek bırakmadı. 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder