24 Ekim 2015 Cumartesi

Göynük-Bolu Arası Güzel Yollar

Güneş saatinin ilk dakikalarında çıktığımız yol. Rotamız Göynük ve Bolu arası...

Uzun süre mola vermeden yol alıyoruz gezmeye başlamadan önce. Yollar haritada gözüktüğü gibi değil. Bir çok şey de öyle. Gitmeden bildiğimi düşündüğüm yerler var. Gitmeden bilemezsin. Orada yaşamadan bilemezsin. Arabayla gitmek başka orada uyumak başka. Bir bayırı koşmak başka, motorla geçmek başka. Bir yeri koklamak başka, tatmak başka. Kışı başka, yazı başka. Bu yüzden gezmek başka bildiğini sanmak başka. Biz de bildiğimizi sandığımız yolları gidiyoruz şimdi. Haritada göründüğünden daha güzel olan yollara giriyoruz. Çamların arasından, çeşme başlarında mola vermiş insanlara selam vererek. Dışarıda böcekler şarkı söylüyor ve çam kokusu...


   Göynük'e vardığımızda, aldığımız nefes değişiyor. Nemli bölgede yaşadığımız için kuru havanın güzelliğini özlediğimi fark ediyorum. Mimarisini geçmişten bu güne getirmiş güzel bir yer Göynük. Film seti gibi öylece geziye açılmış sanki...





















































Şehir olacaksa böyle olmalı. Ağaç olmalı, dere olmalı, binalar bunlara uyumlu olmalı. Gezmeye değer olmalı. Ara sokakları, çıkmaz sokakları...









Yola devam ediyoruz.Yol daha da güzelleşiyor. Göynük'ten Ankara'ya doğru Nallıhan'a varmadan Bolu yönüne...



3000 yıl öncesinden kalma, kaya içlerine oyulmuş evleri görmeye giderken daha yakın zamanlardan kalma köyleri görüyoruz. Şu evde yaşayan birileri var. Şu köyde yaşayan birileri var. Sonra düşünüyorum... Şu apartmanda yaşayan kaç kişi var, şu şehirde yaşayan kaç kişi var? Çoğumuzun ayağı artık Dünya'ya bile değmiyor üstünü örttüğümüz betona, asfalta basıyoruz. Kökleri topraktan kesilmiş saksı çiçekleri gibiyiz...









Kaya evleri gezerken ayrılıp kopmuş büyük kaya parçalarını görüyoruz. Çok büyük parçalar. Biraz ürkütücü. Evlerin içi sürekli değil de sadece tehlike zamanlarında kullanılmış hissi veriyor. Deniz altı gibi dar ve alçak odalar.

Yolumuz Gölcük'e doğru gidiyor. Yaylaların olduğu yerlere kadar çıkıyoruz...

















Orman Yoğunlaşıyor. Nem artıyor. Değişik bir yağmur yağıyor.Büyük damlalı. Sonra Gölcük...


   Gölcük çok güzelmiş bir zamanlar. Yine güzel aslında. Sadece insanların oraya bakışı ve turizm şekli beni üzdü. Tam bir mangal kompleksi haline gelmiş. Şart mı her güzel yerde mangal yapmak? Adam belki yürüyüş yapmak istiyor göl kenarında, oturup kitap okumak istiyor. Arkadan bir ses geliyor "yelleeee!" zaten her yer klip çekimi varmışçasına mangal dumanına boğulmuş. Park,bahçe, yeşil alan anlayışımızı gözden geçirmek gerek....













Gölcük'teki kalabalıktan Bolu'ya iniyoruz. Kısa bir moladan sonra Abant'a devam ediyoruz. Bu sırada hava kararıyor. Abant'ı çok anlamıyoruz. Etrafında bir tur atıyoruz. Gölcük'e göre çok daha büyük bir alan.Araba yolu var etrafında. 









Hava tamamen karardığında tepelerin üstünde ay gözüküyor. Yolumuzu aydınlatıyor. Yayla olduğunu tahmin ettiğim bu yerden aşağılara iniyoruz. Gezilecek yerlerin birbirine mesafeleri biraz uzak olsa da ufkumuzu açan bir gezi oldu.Yazıyı özlü bir sözle bitiriyorum: " Oğlumuz çalışmıyor, geziyor." 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder