8 Ocak 2017 Pazar

Otuz

   Otuz yıl. Bir insanın hayat hakkında konuşabilmesi için bence yeterli bir süre. Yada bir insanın hayat hakkında konuşmasını gerektiren bir süre.
    Önceden otuz yaşlarında birisi konuştuğunda "bu adam konuşuyorsa bir bildiği vardır, bir öğüt veriyorsa dinlemeye değerdir." diye düşünürdüm. Ben öyle değilim. Bir bildiğim yok hala merak ediyorum. Hiç bir şeye kesinlikle karar vermiş değilim. Otuzda veririm gibi gelmişti ama öyle bir şey olmadı. Bir çok şeyin kıyısından döndüm. Tam da "İşte bu!" dediğim anda küçük bir soru ve verilemeyen bir cevap beni tekrar düşünmeye itti ve o uçurumdan uzaklaştım. Karar verme uçurumu. Bir konuda "tamam bu böyle!" dediğin zaman artık o konuda bir arpa boyu ilerleyemezsin. Ben açık kapı bırakmayı seçtim. Her gün değişen bilgi ve her gün değişen anlayışlar... Bir şeylere kesin hüküm vermek için çok hızlılar. Ve hayat "Tamam" demek için çok karmaşık. "Ben buldum" diyenle günlerce tartışırım ve hiç bir  şey bulmadığını ona ispatlarım. Bu konuda iddialıyım. Düşünmeden yaşamaya saygı duymuyorum.
   Yaptığım şeylerin bir çoğu beğenilmek için. Bakma, senin de öyle. Belki bu yazıyı bile paylaştığımda beğenilsin diye yazıyorum. Çok da umurumda değil bu iç güdü. Bu zamanda insanı yaşatan şey bu, olması gerektiğinden fazla ön planda. Beğenilmek karnımızı doyurmuyor ama doymaktan daha çok keyif veriyor galiba.
   Ne kadar uzun yaşadığın değil yaşadıklarının sana düşündürdükleri önemli bence. Yaşadığım şeyler bana çok önemli geliyor. Herkes için öyledir. Yaşadıklarımı önemli yapan şey ise bana öğrettikleri. Bir şey öğrenmedikten sonra ne yaşarsan yaşa fark etmez. Bu yüzden artık insanların yaşadıklarına değil yaşadıklarından ne öğrendiklerine saygı duyuyorum.Buna  rağmen insanlar hep ne yaşadıklarını anlatıyorlar...
  Çok da önemli değilim. Sen de değilsin. Kimse o kadar önemli değil. "Hayır benim için ŞU çok önemli." derken iddianı yalanlıyorsun zaten. Sen ne kadar önemlisin ki senin için önemli olan birisi çok önemli olsun. Yok öyle biri. Ben sıradanım ve dünyanın en büyük mutluluğu bu. Biraz daha yaşayabilirim yada birazdan ölebilirim. Senden daha değerli yada değersiz değilim.
   Yaptığım davranışların sebeplerini düşündükçe saçmalamaktan uzaklaştığımı fark ettim. Tarihi okudum, tarihi yerleri gezdim. Yaşayan ve kendisi her şey olan benliklerini çok önemli zanneden insanların eserlerini tanıdım. Yada kendilerini bir dava uğuruna feda eden insanları. Kendime döndüğümde bütün bunların zamanın içinde nasıl eriyip gittiğini gördüm.
   Otuz yaşındayım. Otuz yaşındaki bir çok insan gibi. Sihirli kelime de bu. "Bir çok İnsan."

Hayat bir yolculuk, her gün yazılan bir hikaye gibi. Dönüp baktığımda bu hikaye, en azından beni sürüklemeli.



   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder