14 Nisan 2014 Pazartesi

Yolun Sonuna Bakmak

     Eğer bir kaç güzel fotoğraf görmek istersen yalnızca, sayfayı direk aşağı çekerek yazıyla hiç muhattap olmadan geçip gidebilirsin. Ama yok biraz okuyayım dersen yanında dinlemek için müzik listesi verebilirim.

    Bir yere, bir zamana ve birilerine alıştığın zaman sanki bu sonuna kadar böyle gidecekmiş gibi hissetiriyor. İşte şuan buradayım ve ben buyum derken bir bakmışsın yerine oturttuğun şeylerin üstünden uzun zaman geçmiş ve herşey değişmiş. Şimdi daha iyi anlıyorum insanların çocuklara "ne çabuk büyüdün" yada "biz eskiden neydik ne günlerdi onlar" falan demesini. Hiçbirşey değişmezmiş gibi gelirken aslında değişimin ne kadar çarpıcı olduğunu gördüklerinde şaşırıyorlar. Kimi insanlar hakkında konuşulurken. Hatta kimi insanlardan bahsederken o insanların belki 5-6 senedir yaptıkları şeyi dünyanın oluşumundan beri yaptıklarını hissettirir insanlar. En azından bana. Ama eşeğin ayağı öyle değildir. 90 yaşında dedeye sorsan nasıl geçti hayat diye hiç birşey anlmadım der ama herkes hayatın uyguladığı bu ilizyonu yer. Herhalde beynimiz bu şekilde çalışıyor yoksa yaşamak için bu kadar çaba sarf etmeyebilirdik. Ama bazen durup düşününce aslında iyiye giden hiç birşey yok. İyiye gider gibi görünen şeyler bile hızla ölüme yaklaşıyor.  En çok sevdiğiniz insanlar gittiğinde sizi en çok üzenler oluyor. En mutlu olduğunuz günler geçip gittiğinde geriye kuru bir hüzün kalıyor. Yaprakları dökülmüş ağaçların çevrelediği bir hastane yolu gibi hüzünlü. Hani küçük hobbit bütün dünyayı gezer ve evine geri döndüğünde dünyayı kurtarmıştır ya ama herşey bitmiştir aslında. İşte öyle bir şey. İşte öyle şeylere çok takılır oldum bu ara...

    Haftasonu çok güzel bir gündü bizim için. Yine gittik köylere. İlkbaharı içimize çektik. Yeşilin tadını çıkardık. Hala insanların kendi kendilerine ürettiği yiyeceklerden yedik. Dağlardan özgürce akan sulardan içtik. Ama dedim ya artık bazı noktalara takılır oldum. Üstelik bunlar sadece benim hüsnü kuruntum olamayacak kadar çarpıcı şeyler olmaya başlayınca...

   Bu seneki su sıkıntısı Tv'lerde masalsı bir şekilde anlatılmaya devam ederken, sanki suyun bittiği yer burası değil de Mars'mış gibi hissettiren  yayınlar yapılırken; gerçeği gözlerimle görmek üzücü oldu.Gönen barajındaki suyun bırak barajı doldurmayı, kapaklara bile ulaşamaması çok ürkütücü bir görüntüydü.

    Kafamda herşey birbirine karıştı ve karamsarlıktan kurtulamadım. Su yok, köyler boşalıyor, insanlar çoğalıyor, ağaçlar kesiliyor, hayvanlar azalıyor, kültür bozuluyor, insanlık ölüyor... iyiye giden hiç bir şey yok.

    Keşke insanların yaptığı şeyler sadece insanları bağlasa. Ama bütün Dünya etkileniyor. İnsan zinciri bozuyor.

     Oysaki bozmadan yaşayan insanlar da var. Ama giderek azaltılıyorlar. Ambalaja sokuluyor herşeyleri. Kimisi bunu anlamış direniyor, kimisi zaten razı gelmiş bazı kolaylıklardan ötürü.


     Biz mi? Bizim gibiler arada kalmış. Tüketici toplumun bütün çarklarına uyum sağlamış ama o Dünya'yı bozmayan yaşantılardan biraz esintiler almış insanlar. Karamsarlıktan başka birşey bulamıyorum. Bahsettiğim kültür bizim için yalan oldu bile. Bizden sonrakilere aktarmak da öyle. Birşeyi bilmek fayda etmiyor yaşanmadıktan sonra. Bir yabancı turist gibi gidip izliyoruz ve biraz ucundan yaşıyoruz hala o yalnızca tüketmeyen insanları. Ama izlemek yetmiyor. Yaşanmayan kültür herşey gibi zamanla ölüyor...




Not: Yine de mutlu olmak için çok sebep var :)






























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder