26 Ağustos 2013 Pazartesi

Karadeniz Turu ve Zamanda Yolculuk

  Bazen insan rüyasında geçmişten günler yaşar. Bazen de bizim gibi sıradan bir günü rüya gibi yaşar...

       Amasya diyerek başladığımız gezi planımız daha sonra Doğu Karadeniz'i de içeren bir tura dönüştü. Genelde akrabalarımızın evlerinde konaklayacağımız bu tur hem ziyaret hem gezi hem de geçmişe bir yolculuk olacaktı. Çünkü doğduğum ve yedi sene kaldığım Amasya'da (ki bu ilk yedi senem oluyor) 20 yıl önceki Harun'un izlerini arayacaktım...
      Ve beş kişi olarak yola çıktık. Yolda duraklarımızdan biri de Kocaeli Uzuntarla oldu. üniversitedeyken beni dördüncü evlatları olarak görüp okumam da büyük emekleri olan Eyüp Amca ve Reyhan Teyzeye konuk olduk. Bir çaylarını içip yola devam ettik
Merzifon'da eşimin kuzeni olan İmren Ablanın ve Tuncay Eniştenin misafiri olduk. Bu sayede Merzifon,Amasya ve Tokat'ı onların tecrübeleriyle gezme fırsatı bulduk.
Merzifon'daki tadilat görmüş kilise.
Merzifon saat kulesi.

Merzifon belediye binası


Tadilat görmemiş kilise.

Merzifon hamam.



Amasya Yeşil Yenice.





Yeşil yenice de çayımızı içtikten sonra, hayatımın hatırladığım ilk yıllarını geçirdiğim Amasya'nın Ziyaret kasabasına doğru yola çıktık. Kısa süren bir yolculuktan sonra Ziyaret'in meyve bahçeleriyle çevrelenmiş girişine geldik. Bu giriş bizim yaşadığımız zamanlarda daha yeni yapılıyordu bu yüzden burasıyla alakalı çok birşey hatırlamıyorum.Sadece yapımında hazine çıkmış diye bir söylenti vardı.Köprüyü geçtikten sonra içinden sular akan çaybahçesine geldik. Belki ismi başkadır ama ben öyle diyorum. Daha yukarı çıktığımızda artık hatırladığım gibi olan yerlerle karşılaşmaya başladık. Çok heyecanlanmıştım ve unuttuğumu zannetiğim bir çok şeyi oralarda tekrar hatırladım. Otobüs beklediğimiz köşeye geldiğimizde otobüse yumurta dediğimi hatırladım mesela. Mobiletli birinin bana çarptığını ve giden otobüsten düşüp ölümden dönüşümü... Biraz daha ilerleyince önceden oyun oynadığımız parkın futbol sahası olduğunu gördüm benim için masalsı bir yerdi. Çocukken herşey masal gibi gelir ya. Biraz daha ileride son oturduğumuz evin karşısındaki bahçeli binayı gördüm. Orda futbol oynadığımızı ve bilye oynayan (sanırım kındak diyorlardı) koca sakallı bıyıklı abileri hatırladım. Sanki zamanda geri gitmiş geziyor gibiydim.Kendi kendime hatırladığım yerlere bakıp acaba yerlerindeler mi diye kontrol ederken bi yandan da hatırlamaya devam ediyordum. Sonra oturduğumuz evi buldum. Yerinde duruyordu. Tam yirmi sene sonra. Oralarda koşuşturup karda kaydığım günleri düşündüm beş,altı yaşlarındayken. Hemen evin arkasındaki eski eve bakmaya gittim. O da duruyordu hatta içinde yaşayanlar bile vardı. Çok sevinmiştim. Tekrar evin oraya gelip zile bastım belki tanıyan birileri çıkar diye. Kimse açmayınca tekrar yola çıktım. Tanıyan birileri mutlaka vardır diye düşünüyordum. Ama bizim buralarda olduğu gibi şehre göçenlerin yoğunlukta olmasından da korkuyordum. Okula doğru tırmandık eşimle. Arabada olan kayın validem ve baldızım evin orada kaldı. Okula çıkarken önce Recep hocaların evinin araya girdim.Burası çok sık ziyaret ettiğimiz bir evdi aynı zamanda oyun mekanlarımızdan biriydi. O dar arada dokuz kiremit oynardık ve gerçekten en az futbol oynar gibi çekişmeli geçerdi. Yani o günlerde gerçekten anlatıldığı gibi sokak oyunları canlı bir şekilde kızlı erkekli oynanıyordu sadece futbolun kısırlığına sıkışmamıştık.Oradan çıkıp okula gittik. Okulda hemen hemen aynı kalmıştı. Beden Eğitimi öğretmenine İstiklal marşını okurkenki hallerim geldi aklıma. Tekrar aşağıya inerken inşaatta ayağıma giren çiviyi ve beni ısırdığı hakkında iftira ettiğim köpeği hatırladım. Köpeği hatırlıyorum beni ısırmamıştı sadece yere düşmüştüm ve o da beni koklamıştı. Ama ben çok korkmuştum. Bizimkiler de kuduz şüphesiyle köpeği aramaya başlamışlardı ama bulmaları imkansızdı çünkü köpeğin rengini sorduklarında mor diye cevap vermiştim. Sonunda yine iğneleri yiyen ben oldum. İnşaat çivisinden de tetanos iğneleri var tabi.Bu sırada eşimin telefonu çaldı ve konuşmadan sonra "seni tanıyan birileri varmış aşağıda" dedi eşim. Hemen evin oraya indik. Bundan sonrası kendiliğinden geldi zaten. Yan komşumuz Huriye abla kayınvalidemden öğrenmiş kim olduğumuzu ve beni tanımış. Bizi bir süre misafir etti. Ben hatırladıklarımı anlattım onlar hatırlamadıklarımı. Daha sonra Üst komşumuzun kızı emine geldi ve onların evine geçtik. Onlarla da bir sürü anımız vardı. Hatta bizde olmayıp da onlarda olan fotoğraflar bile vardı. Çok şaşırdım. Sanki o zamana kadar oralarda yaşatılmış ve tekrar gidip kendimi bulmuştum. Kardeşim Haluk orada bir fotoğrafı olduğundan eminim habersizdir. Ama hala orada hakkında konuşuluyor ve anılıyor. İnsana kendini önemli hissettiren birşey bu sanki bir hazine bulmuş gibi sevindim. Daha önceden gömdüğüm ve durdukça değerlenen...
Oturduğumuz ev









 Aynalı Mağara.
Daha sonra eski yoldan Amsya'ya geçtik. Hemen kaleye çıktık. On dakika kalmış kapanmasına bikaç fotoğraf için girdik sadece. Önceden buraya piknik yapmaya çıkardık o zamanlar kale kalıntıları çok azdı.



Ve gece Amasya...















 Amasya Beyazıt Camii





 Amasya Burmalı Minare Camii



 Gece Merzifon
Ertesi gün Tokat Ballıca mağarasına ve Tokat merkeze geçtik. Mağara içine fotoğraf makinası sokmadığımız için içeriden fotoğraf yok.Gidip gezilmesi(rehber eşliğinde) anlaşılması gereken bir yer. Balkabağı şeklindeki yapılara ışık tutulduğunda lamba gibi yanmaları da çok ilginçti.
 Ferhat'ın kazdığı su yolları.

 Kervansaray.





 Tokat.














 Niksar üzerinden Orduya geçiş.
Bu yol beklediğimizden uzun sürdü çünkü Karadeniz dağlarını tırmanıp indik. Kimi zaman sis çöktü kimi zaman uzun uzun tırmanıp indik ama güzeldi....Geceyi Ayşe Hala'nın misafiri olarak geçirdik. Özlem ablanın hazırladığı yemeklerden yedik.Ertesi gün  Ayşe Hala'nın  köyüne çıktık ve kısa da olsa biraz köy hayatı yaşadık.








Daha sonra hep birlikte Teleferikle  Boztepe'ye çıktık.




 Aynı günün devamında Giresun üzerinden Rize'ye devam ettik.
 Giresun Kalesinden.




Öğretmenlik yapan teyzemin ilk tayin yeri olan Rize'ye ilk defa 1996 yılında gelmiş ve üçüncü  sınıfın bir dönemini burada Ambarlık köyünde okumuştum. Ambarlık köyünü iki yıl önce gördüğüm için tekrar gitmedim ama Rize'de geçirdiğimiz vakit süresince yine birçok şey hatırlayıp zamanda küçük yolculuklar yapmıştım. Geceyi teyzemlerde geçirdikten sonra rotamızı Ayder ve Batum olarak belirlerdik.
Yukarıdaki kahverengi tabelalar insanı heyecanlandırıyor :)


 Ayder'e beklediğimizden daha hızlı vardık. Bu sebeple turistlerin çoğunun yaptığı gibi hemen Ayder'de gezip inmek yerine biraz daha yukarı çıkıp insan elinin daha az değdiği yerleri görmek istedik ve bu yolu daha önceden gitmiş olan Salih abiden bilgi aldık. Toprak yoldan devam ederek Avusor yaylasına kadar çıktık. Ancak artık iyice sisin içine girdiğimiz için pek birşey görünmemeye başladı. Biz de karşımıza çıkan ilk dik bayırdan vazgeçip Ayder'e geri döndük. Ama iyi ki çıkmışız. Dereler, şelaleler, çiçekler, ağaçlar ve ilk defa yakından gördüğümüz karakovan düzeneklerini gözlemlemek harikaydı.














 Burada yapılan Alabalık gibisini daha önce hiç bir çiftlikte yediğimi hatırlamıyorum. Normalde saman gibi olur buradaki çok iyiydi.

 Atatürk, İnönü ve Çerkes Ethem.
 Mekanın bir güzel yanıda elektriğini kendi üretmesi gibi çeşitli doğal düzenekleri kullanıp teshisi ayakta tutması. Diğer çiftliklerde gördüğüm sanki toplama kampı yada hapishane vari görüntüler insanı pek de çekmiyordu.


 Yavru Alabalıklar.




 Ve Batum.









 Ayder'den sonra Batum'a doğru devam ettik. Girişe geldiğimizde arabayla bekleyenlerin çok olduğunu görünce yürüyerek girmeye karar verdik. Ancak bu bölüm de çok kalabalıktı ve bayağı bekledik. Giriş için nüfus kağıdı yeterli ve kişi başı 15 TL. Beklediğimizden zor ve sıcak geçen geçişten sonra elimizdeki Batum haritasıyla çıktık yola. Daha girişte hemen taksiciler bizi karşıladı. Samimi tavırları bizi korkuttu. Değişik Türkçeleriyle paramızı burada değil daha ileride değiştirmemizi söylediler. Bizim niyetimiz minibüse binmekti ama içeriden çıktığımız aynı kalabalık minibüslerde de yerini almıştı.Tek şansımız taksicilere güvenmekti. Atladık bir taksiye. Adama gayet iyi Türkçe konuşuyordu. Konuştukça güvenimiz arttı. Taksici yolde gittikçe change officelerdeki değişikliği gösterdi. Gerçekten şehre doğru ilerlerdikçe Gürcü parası Lari'nin değeri düşüyordu. Paramızı ileride bir yerde  değiştirdik. Taksiciyle konuştukça şehirdeki rotamız da belirginleşiyordu. Botanik Park'a saat geç olduğu için gidemeyecektik. Kalan vaktimiz zaten şehirde dolu dolu geçecekti. Taksici hakkında da bikaç şey öğrendik. Adam Gürcü değil Laz olduğunu söyledi. Ama Gürcistan'da yaşayanalardanmış. Müslüman olduğunu söyledi. Askerliği Rus yönetiminde yapmış. Rusça'yı da iyi bilirmiş. Çocuğu İstanbul'da okuyormuş bu yüzden ücreti TL olarak ödedik .









 Batum sanki sırf eğlence ve estetik üzerine kurulmuş bir yer. Sürekli karşınıza heykeller ve değişik mimarili yapılar çıkıyor. Kimi binalar da geleceğe kimilerinde ise geçmişe atıf yapılmış. Gezmesi keyif veren bir şehir.














 Şehir içinde gezerken bi yerlerden gorsky müziği duyar gibi oldum. Eşim de farkedince müziğin geldiği tarafa doğru yöneldik.Büyük bir salona girdik. Çok kalabalık olmayan bir seyirci kitlesi oturmuş iki kapısıda açık olan bu salonda gösteriyi izlemekteydi. Ama sahnedekiler gösteri değil prova yapıyorlardı. Bir süre biz de oturup izledik. Kafkas danslarını sergileyen bu ekibin isminin "Suhum"yani Abhazya'nın başkenti Sohum olduğunu öğrendik. Danslar başka halkların dansı, ekip ismi başka bir halkın başkentinin adı....Yine de böyle birşeyle karşılaşmak enteresandı.












Gece yine Sarp sınır kapısından çıkıp Rize'ye geri döndük. Ertesi gün Rize içinde biraz gezip dinlenecektik ve akşam kaleden manzaraya bakacaktık. Bu sırada Teyzemlerde geçirdiğimiz vakit içerisinde kardeşim Haluk'un küçüklüğüne inanılmaz benzeyen kuzenim Ahmet'le yine zamanda küçük bir yolculuk yaptık. Çarşıda beraber gezdik ve sanki önümde Haluk yürüyordu. Hareketleriyle bile bizi şaşırtıyordu...


















 Rize'nin susamsız simidi.





Ertesi gün Trabzon gezmesi ve Merzifon'a dönüş.
Trabzon Müzesi







 Çerkes kamaları.Atalarımın izlerine bu gezide beklediğimden çokça rastladık.


 Ayasofya.


 Atatürk Köşkü.









 Atatürk'ün kullandığı harita ve Susığırlık :)






 Sümela Manastırı.














 Sümela'ya çıkarken BESYO dan sınıf arkadaşım Mehmet ve eşi bizi yalnız bırakmadı sağolsunlar. Daha sonra Mürşit bir arkadaşıyla bize katıldı ve Akçaabat'ta köfte yedik. Ve o gece Merzifon'a vardık.

Ertesi gün tekrar Amasya'ya döndük. Çünkü benim için son bir önemli buluşma daha kalmıştı. Küçüklüğümde bana iki yıl kadar bakan yanlarında çokça vakit geçirdiğim beni çocukları gibi gören Veysel Gül ve ailesine eşimle birlikte konuk olduk. Daha uzun kalmamızı istediler çok sevindiler ama vaktimiz dardı ve geri döndük. Merzifon'da bir gece kaldıktan sonra Karadeniz macerasını ve bu zaman yolculuğunu bitirmek üzere Bandırma'ya doğru yola çıktık...



Bu da video:

2 yorum:

  1. Ordu'ya gittiğinizi bilseydim Fatsa'da bi tur ayarlardım size gerçi köye cıkıp fındık harmanıda görmüşsünüz..Çok oldu özlemişim.Kısmetse Kurbandada biz gidicez memlekete..
    Bu arada fotograflar cok güzel.Bi de ne çok şey sıgdırmıssınız o vakte hızınıza yetişemedim ailecek siniz birde ;)) Tebrik ediyorum.
    Eğlenceleriniz,gezmeleriniz hiç bitmesin..Hatce

    YanıtlaSil
  2. Çook teşekkürler. Ordu'yu biz planlamamıştık zaten sadece teleferiği biliyorduk.Aslında daha çok yer varmış orada gidilecek ama zamanımız azdı Ayşe Hala'nın köye götürmesi ekstra bir güzellik oldu :) Ordu'ya özel gidilmeli bence orada kalıp biraz yaşamalı, yaylaya falan çıkmalı... Çok teşekkürler iyi dileklerin için :)

    YanıtlaSil