Neredeyse bir yıldır her şey ölümle ilgili sanki. Ölmemek
için yaşıyor, hayatta kalmak için önlemler alıyoruz. Peki bu kadar sıkıca
tutunduğumuz hayatı gerçekten yaşıyor muyuz?
Kendinize sorun "gerçekten yaşadım" dediğiniz kaç
gün var? Tekrar tekrar yaşamak isteyeceğiniz? Aklınızda kalan? Diğer günlerin
sanki sırf o günler için yaşandığı hissini veren?
Kaya üzerinde yaşama tutunan bir ağaç gibi köklerimizin
toprağa ulaştığı ender günler...
Bir insanın nasıl hatırlanacağını belirleyen günler...
Babamın sırtında gezdiğim günler... Beni sırtında gezdirdiği
günler...
...
Ağacı sevmemek diye bir şey yok. Toprağı, suyu. İstersen
sevme. Kes, kirlet, öldür.
Hayatta kalmaya çalışıyoruz, ısrarla hayatı bozarak. Bir
yandan da kendimize paylar çıkarıyoruz en muhteşem gözlemci olduğumuza dair.
Hayatın bize ihtiyacı olmadığını, o olmadan bizim var olamayacağımızı
bildiğimiz halde oyunlar oynuyoruz. Çok ciddi oyunlar.
Ormana bakıyorum. Onu korumaya çalışan insanlara... Kimden
neyi koruyacağız ki?
Hayatta kalmaya çalışıyoruz, sanki çok yaşıyor muşuz gibi...
Hayatta kalmaya çalışıyoruz, onu daha da bozmak için sanki.
...
Karamsar bir giriş olmasına rağmen genelde gülüyorum
aslında. Güldüm de. Rengarenk ormanların içinde her ne kadar şantiyelere
üzülsem de güldüm. Tüm ölümlerin arasında hala hayatta olduğumu hissettiren,
belki binlerce yıl öncesinden gözlerime dolmuş rengarenk ormanlara karşı
burnumdan çektiğim buz gibi havayı hissettiğimde güldüm.
Tanıştığımız insanlarla güldüm. Hayatta kalmayı değil,
hayatı savunan. Yaşayan herkesi, her şeyi kendinden daha çok savunan.
...
Gerçekten yaşadığımız kaç gün var ki? Yaşadım dediğiniz.
Ağaçla, toprakla, suyla, havayla, hayatla..
Kalınmaya çalışılanın hayat olduğu sanılan günlerden farklı?
...
Artvin'de Sonbahar. Yaşadığımı hissettiren günlerin anısına.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder